Çocuklarla Amerika seyahati diyince akla ilk gelen çook uzun bir uçak yolculuğu, jet lag, çocuklar ne yiyecek gibi endişeler olsa da birçok annenin çocuğuyla gezmeyi en çok istediği yerler de Amerika’da yer alıyor. Ve birçok aile tüm bu endişeler baki olsa da çocuklarıyla Amerika’ya uçmaktan vazgeçmiyor.
Bizim de uzun süredir planladığımız bir yolculuktu.
Çocuklarla o kadar uzun süre uçacağımız ve sonrasında uyum sağlamalarının
zaman alacağını bildiğim için ve tabii ki kalacak yerimiz olduğu için bir aylık
bir seyahat programı yaptık. Biri 18 aylık, diğeri 5,5 yaşında iki çocukla bu
yolculuğu yaparken pek çok kişi küçük oğlumun hiçbir şey hatırlamayacağını
söyledi ve belki, neden daha ileri yaşlarında değil de şimdi gittiğimi sormak
istedi. Benim gitme amacım üç senedir görmediğim kardeşimi görmek, hiç
tanışmadığım karısıyla tanışıp zaman geçirmek ve Eylül’de doğan, beni ilk kez
hala yapan dünya tatlısı yeğenim Sky’ı görmekti. Bunu da ailece yapacağımız
uzun bir tatile dönüştürdük.
İlk olarak şunu söyleyeyim, bir ay çok uzunmuş. Tabii,
çocukların zaman dilimine uyum sağlaması beş güne yakın sürdü ama çocuklarla 20
gün, en fazla 3 hafta yeterli bir süreymiş. Eğer uzun bir tatil planlıyorsanız
bu süreleri göz önünde bulundurun derim, daha kısa süreniz varsa 2 haftalık bir
plan yapabilirsiniz. Bana göre, yanınızda çocuklar varsa ve bir hafta gibi bir
izin süreniz varsa Amerika’yı tercih etmemek daha iyi.
Bir ay kalmanın avantajı, her yeri gezip görmek oldu. Bunların
arasında, Amerika’ya seyahat planlayanların sıkça gittiği, hatta mutlaka gittiği
yerler olduğu için, hepsiyle ilgili teker teker yazı yazacağım. Ama ilk yazımda
Amerika seyahati ve çocuklarla ilgili genel izlenim ve tecrübelerimi,
önerilerimi yazacağım. Sonra tek tek Disneyland, San Diego Zoo, Legoland gibi
eğlence yerlerinde sizleri neler beklediğini, buralarda gezerken işinize
yarayabilecek ipuçlarını yazacağım.
Çocukla Amerika’ya giderken annelerin en büyük endişesinden
başlayalım. Bu çocuğa orada ne yedireceğim? İtiraf edeyim, evet, endişelendiğiniz
kadar var. “Ya o kadar kötü değildir”, “Buluruz bir şeyler” gibi umutlarla
gitseniz de bizim hiç alışık olmadığımız bir yemek anlayışıyla
karşılaşacaksınız ve alışık olduğumuz veya çocuklarınızın yemesini
isteyeceğiniz neredeyse hiçbir şeyi bulamayacaksınız. Bunun için, kalacak yer
seçimi yaparken mümkünse mutfaklı bir yer ayarlamanızı öneririm. Bu, tahmin
ettiğiniz kadar zor değil. Tüm ünlü otel zincirlerinin, suits veya inn diye
geçen otelleri var. Hilton, Marriott vs. Bunların odalarında mutfak bulunuyor.
Air BnB gibi bir hizmetten ev de kiralayabilirsiniz. Apart tarzı yerler
(dediğim gibi inn veya suits diye adlandırılan) oldukça yaygın. Zamanınızın
çoğunu dışarıda geçirecek olduğunuz için yine de dışarıdaki yemeklerle idare
etmek zorunda kalacağınız zamanlar çok olacak ama en azından günde bir öğünü
kurtarabilirsiniz.
Burada bir diğer önemli nokta, market alışverişi. Çok büyük
marketlerde bile—gerçi çok büyük olmayan market diye bir şey yok—bizim
alışık olduğumuz malzemeleri bulamayacaksınız. Pirinç, mercimek, yoğurt gibi.
Yoğurt tabii var ama onlarca çeşit var ve hangisinin bizim kullandığımız yoğurt
olduğunu anlamanız zor olabilir. Regular Greek Yogurt yazanlardan tercih edin
ve dikkat edin de vanilyalı, şekerli vs olmasın. Pirinç diyince genelde jasmin,
calrose gibi bizim çocukların pek tüketmediği ve bizim pilavda kullanmadığımız
çeşitlerle karşılaşacaksınız. Bulguru zaten bulmanız çok zor. Mercimek çorbası
bizimkilerin en sevdiği ve çok besleyici bulduğum bir çorba olduğu için
özellikle belirttim. Kırmızı mercimek de yok. Yeşil ve sarı bulunabiliyor. Peki
ne yaptık? GPS’e international market diye arama girip en yakınınızdaki uluslar
arası markete gidiyorsunuz. Bunlar genelde Ortadoğu malzemeleri içeren yerler.
Buralarda Eti, Ülker, Yörsan gibi tanıdığınız markalara ulaşabiliyor; pirinç,
bulgur, mercimek gibi malzemeleri bulabiliyorsunuz. Böyle bir yer
bulamıyorsanız marketlerdekilerle idare etmeniz gerekiyor. Sebzelerin de pahalı
ve şekillerinin bile bizimkilerden farklı oluğunu söylemeliyim. Ben böyle
günlerde, yoğurt çorbası, sebzeli makarna, yeşil mercimek yemeği, cacık, mücver
gibi şeyler yaptım. Peynir olarak da Mozerella Sticks diye satılan, tek tek
paketlenmiş peynirler var. Çocuklar eline alıp ısırarak yiyebiliyor ve
eğlenceli buluyorlar. Adı mozerella ama bildiğiniz dil peyniri :) La
Vache Qui Rit’nin çokça çeşidi var, bizdeki
renkte, üstünde “regular” yazanı alabilirsiniz. Kahvaltı gevrekleri çeşit çeşit
ve dev paketlerde. Onun yerine 8li küçük paketlerden aldım ben. İçinde 4-5
çeşit var. Hem yanınıza da alabiliyorsunuz, gün içinde atıştırmak kolay oluyor.
Bebek mamalarına gelince... Bebeğinizin burada yediği bir
mama varsa, orada da bulurum demeyin, taşıdığınıza değer. Çok fazla çeşit var,
arasından kendinizinkine denk geleni bulmanız çok zor oluyor ve tatları da
bebeğinizin alışık olduğu gibi çıkmayabiliyor. Örneğin ben giderken Deniz’in
yediği kaşık mamasından (gece muhallabisi/sabah kahvaltısı gibi olanlar) 4
paket almıştım. İyi ki almışım, bazı günler yediği tek besleyici şey o
oluyordu. Bitince benzerini bulamadım. Bulduklarımı Deniz beğenmedi. Oradaki
markalara gelince... Sebze ve meyve püresi yiyorsa, Gerber marka en yaygın
olanı, tadı güzel, güvenilir. Ayrıca organik markalar da var. Yine Gerber’in
mikrodalgada ısıtılabilen ravioli, makarna gibi taneli öğünleri var. Tabii
tuzsuz vs olduğu için pek tatsız ama bebeğiniz zaten tuzlu, yağlı yemeye alışık
değilse yiyebilir.Gerber’in sebzeli galetaları, bebek bisküvileri gibi pek çok
çeşidi var. Yanınızda bulundurup gün içi atıştırmalık olarak kullanabilirsiniz.
Eğer formül süt/biberon maması veriyorsanız Enfamil markayı tercih
edebilirsiniz. Yolda taşıyabilmeniz için porsiyonluk küçük paketlenmiş seçeneği
var. Yeğenim onlardan yediği için biliyorum,
yoksa benimkiler biberon yaşını geçti.
Eğer dışarıdaysanız, maalesef hamburger, patetes kızartması
gibi seçeneklere mahkumsunuz. Domuz eti içermeyen seçenekler de az olabiliyor.
Hamburgerler genelde angus etinden. Etlerin çoğu öyle aslında. Biz hamburger
alıp içindeki köfteyi yediriyorduk. Köfte, köfteli makarna gibi şeyler sipariş
ederseniz domuz-dana karışık bir kıyma kullanma ihtimalleri yüksek. Bu konuda endişeniz varsa mutlaka sorun. Pirzola diye geçen etler de
domuz etidir. Dışarıda mac and cheese (çedar peynirli makarna) veya marenera
soslu (domatesli) makarna tercih edebilirsiniz. Nereye giderseniz gidin mutlaka
önünüze bir çocuk menüsü, boya kalemi ve boya kağıdı gelecektir. Çocuk mönüleri
genelde dediğim makarnaları, sosisli, hamburger gibi şeyler içeriyor. Yanında
dilediğiniz bir içecek (süt, elma suyu, limonata) ve patates kızartması,
dilimlenmiş havuç, dilimlenmiş elma, elma püresi gibi yan seçeneklerden biri
dahil oluyor. Tüm içecekleri soğuk ve ağzına kadar buz dolu getiriyorlar, bizim
çocuklar alışık değil öyle şeylere. Amerikalı çocuklara höpür höpür götürüyor
da o kadar buz bizi bozar. Her seferinde buz koymayın diye belirttik. Deniz
ürünleri restoranları bizim çocukların en severek yemek yediği yerler oldu.
Kahvaltıda ise, pancake benim şu dünyada en sevdiğim şeylerden olduğu için sıkça
yedik. Çocuklar da seviyor. Ama mutfaklı bir yerdeyseniz, kırın iki yumurta
yiyin derim. Kahvaltıya da diğer öğünler kadar çok para gidiyor ve yumurta,
omlet işte deyip geçmeyin, bizim damak zevkimize hitap edeni
bulamayabiliyorsunuz. Çocuklar en çok sahan yumurta ve reçelli ekmek yiyorlar,
e onu da evde halletmek çok kolayken dışarıda debelenmenin anlamı yok. Kahvaltıya gideceksek bile çıkmadan önce çocuklara mutlaka yumurta yedirdim,
gün içinde yedikleri en besleyici şey o olabiliyor, hem de kahvaltı edecek yer
aramak, bulmak, istediğiniz şeyi bulup sipariş vermek çocukların açlığa dayanma
sınırını aşabiliyor.
Yemek konusunu böylece kapayalım, gelelim genel olarak gezme
işine. Birincisi, mükemmel işleyen ve herkesin koşulsuz uyduğu bir sistem var.
Çocuklu aileler her zaman öncelikli ve herkes yardımcı oluyor. Siz karşıya
geçmeye yeltendiğiniz anda karşı yönden gelen on şerit ötedeki araba bile durup
beklemeye başlıyor. Birkaç gün şaşkınlık sürüyor. “Ya bizim için mi durdular
acaba?” diye siz onları, onlar sizi bekleyerek bakışabiliyorsunuz. Ne kadar
yavaş geçtiğiniz, ne kadar ağır hareket ettiğiniz de önemli değil. Koşulsuz
bekliyorlar. Bebek arabasıyla gezerken en ufak zorluk yaşamanız söz konusu
değil. Her şey bebek arabası ve tekerlekli sandalyeye göre ayarlanmış. Bunu
ihlal edecek hiçbir şey yapmıyorlar. Bebek arabasıyla koşuya çıkanlara her
yerde rastlayabilirsiniz. Çünkü tek başına koşmaya ek hiçbir zorluk eklemiyor
elinde bebek arabası olması.
Arabayla seyahat ederken Car Pool denen ayrı bir şerit var,
ancak içinde iki veya daha fazla kişi olan arabaların kullanım izni olan.
Aileler bu şeridi kullanarak normal trafikten ayrı bir şeritte gidebiliyor.
Havaalanında da sizi birinci sınıf yolculara ayrılan
bölümlere yönlendirip uzun kuyruklara sokmuyorlar. Siz diğer tarafa yürüdüyseniz bile
arkanızdan gelip sizi çağırır, boş yere götürürler. Asla acele ettirmezler.
Gelelim, zor yoldan öğrendiğimiz, genel gezi ipuçlarına.
Amerika’da her yer çok büyük ve çok seçenek sunuyor. Gittiğiniz her yerde
elinize oranın haritasını alıp nerelere gideceğinizi belirlemeye
çalışıyorsunuz. Ama herhangi yerin tümünü gezmenize neredeyse imkan yok
diyebilirim. Giriş ücretleri oldukça yüksek ve girdiğinizde hem verdiğiniz
paranın karşılığını almak, hem de bir kerelik görebileceğiniz bu yerleri en iyi
şekilde gezmek istiyorsunuz. Sorun şu ki çocuklarla bu mümkün değil. Hem
alanlar çok büyük, hem çok yer var, hem de birçok yerde sıra bekleyerek oldukça
zaman kaybediyorsunuz. Sıra bekleme kısmı zaten çocukların sabrını tüketiyor.
Çok zorlarsanız, geziniz, bağırarak ağlayan son derece yorulmuş, bıkmış, hiç de
eğlenmeyen çocuklarınızı, çantalarınızı, bebek arabanızı idare etmeye çalışarak
zar zor arabaya varmanızla bitebiliyor. Bir iki kez bu deneyimi yaşadıktan sonra
kesin kararımızı verdik. Ne kadar güzel ve özel bir yerde olursanız olun,
girişe kaç para vermiş olursanız olun, çocuklar için ne kadar hayal gibi bir
yer olursa olsun gezinizin ne kadar süreceğine dair bir saat belirleyip mutlaka
o saatte geziyi bitirmek gerekiyor. Her yeri görmeniz mümkün değilse—ki biz aksini
hiç yaşamadık—en çok görmek istediğiniz, çocuklarınızın ilgisini en çok çekecek
yerleri belirleyin. Gerisini göremeyeceğimizi kabullenmek istemesek de, inanın
en mantıklısı bu. Ve anladık ki, zaten evinden uzakta olan, çok yorgun olan
çocukları “Bir daha mı geleceğiz ya? Arabada uyusun işte bu seferlik’’ gibi
fikirlerle uyku saatlerinden sonra dışarıda tutmak iyi sonuç vermiyor. Biz de
bir noktada, saat 9’da mutlaka evde/otelde olacak şekilde program yapmaya karar
verdik. Hayatımız kolaylaştı. Çünkü bizim için görmesi çok hoş olan, “of ya,
şuraya bak” diye seyrettiğimiz yerler çocuklar için hiçbir şey ifade etmiyor.
Onlar için sadece, evi olmayan bir yer. Ve dinlenmek istiyorlar. Sizin de geceniz
mahvoluyor. Ne zaman bu saatleri esnetsek, bir şey olmaz desek, sonunda pişman
olduk. Hatta onlara yönelik, çok eğlenceli yerler bile olsa bir noktadan sonra
gözleri görmüyor.
İkinci olarak, çok yoğun geçen günlerden sonra çocuklara
dinlenme günü ayırdık. Diyelim bir veya iki gün Disneyland gibi bir yerdesiniz.
Aşırı aktif günler oluyor. Sonraki günü, geç uyanıp, rahatça kahvaltı edip,
biraz ev/otelde oyalanıp, daha sonra da sakin bir şeyler yaparak geçirmeye
ayırmak hepimiz için iyi oldu. Örneğin görmek istediğiniz bir park, yeşillik
alan, plaj vs varsa bugünlere koyabilirsiniz. Piknik yapmak, çimlerde veya
kumlarda uzanmak, çocuk parkında oynamak, sahilde yürüyüş yapmak gibi çok
yorucu olmayan aktiviteler tüm ailenin ihtiyacı olan sakinliği sağlayabiliyor. Bir
de bu dinlenme/toparlanma günlerinde çocukların rahatça koşup oynaması için
alan bırakmaya özen gösterdik. Gezdiğiniz yerlerde çocuklarınızı ister istemez
sürekli kontrol altında tutuyorsunuz. Kalabalık, büyük mekanlarda yanınızda
durması için özel çaba gösteriyorsunuz. Müze gibi yerlerde sürekli belli
kurallar çerçevesinde hareket etmesi gerekiyor. Daha küçük çocuklar günün
çoğunu bebek arabasında geçiriyor. Kaldığınız yer de kendi eviniz değil, bir oda
veya kısıtlı bir alan. Dolayısıyla özgürce hareket edememeleri de çocukları
sinirli yapıyor. Sıradan bir çocuk parkına gidip kendi haline bırakmak nefes
almalarını sağlıyor. Böylece bir sonraki güne tekrar erken başlayıp gezecek
enerji ve ruh haline sahip olabiliyorsunuz.
Şunu söyleyebilirim, çocuklarla böyle bir seyahat tabii ki
yorucu. Ama unutulmaz anlarla, çocukların yüzlerinde büyük mutluluk, heyecan ve
gülümseme yüklü görüntülerle ve çocuklar için çok özel çocukluk anılarına
dönüşecek günlerle dolu oluyor. Baştan araştırma yapmak, nelerle
karşılaşacağınızı bilmek ve hazırlıklı olmak, mümkün olduğunca plan yapmak ama
her planın her an camdan uçup gidebileceğini aklınızda tutmak ve esnek olmak,
uzak yerlere seyahatinizi hepiniz için en rahat hale getirecektir.
Umarım bu yazılar, sizin de çocuklarınızla geçireceğiniz
günlere eğlence ve keyif katmaya yardımcı olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder