Çocukken en sevdiğim çizgi filmleri, büyürken en sevdiğim filmleri, en sevdiğim kitapları düşünüyorum... Hep uzak yerlere giden, ailesiyle gezen, yollarda olan, karavanlarda yaşayan karakterler diziliyor önüme. Büyüdüğümde ne olacağıma dair bir meslek içeren fikirlerim olmadı hiç ama hep kafamda çocuklarıyla gezen bir kadın canlanırdı. Hangi işi yapsam çocuklarımla gezgin bir yaşamım olur, birkaç sene bir ülkede birkaç sene bir başka ülkede yaşayarak büyütürüm onları diye düşünürken kendimi bulduğum zamanlar sayısızdır. Öyle bir işim, öylesine gezgin bir hayatım olmadı ama oğlum "Anne, keşke Bodrumda olsak" dediğinde bir Nisan veya Kasım günü, bir saat içinde bavulumuzu hazırlayıp üç saat sonraki uçağa binen; arabada giderken eşim "Eskişehire gitsek artık" dediğinde, arka koltukta çocuk uyurken, "E hadi, şuradan dön gidelim" diyen biri olmam kaçınılmazdı.
Biliyorum ki yalnız değilim. Biliyorum ki gezgin ruhlu anneler çok. Çocuklarıyla her yere giden, her şeyi yapan. Doğum yaptı diye kendini sosyal hayatından soyutlamayan. Bakıcısı olduğu için değil, çocuğa annesi baktığı için değil, çocuğunu yanına katıp her yere onunla gitmekten çekinmediği, hatta o minik adam veya hanımla gezmekten daha çok keyif aldığı için. Peki biliyor musunuz, böyle annelerin hayatını en zorlaştıran şey nedir? Çocuklarının olur olmaz yerde geçirdiği öfke nöbetleri mi? Ağlaması mı? Oldukları mekanda koşturup yüksek sesle konuşması mı? Hayır. Çocuğu çocuk gibi davrandığı ve o da çocuğuyla hayatın içinde kalma cürretini gösterdiği için etraftaki insanlardan gördüğü kötü muammele. Çocuklu insanların, çocuksuz veya çocuğu çoktan büyümüş insanlar tarafından maruz bırakıldığı hor görmeyi tahmin edemezsiniz. Eski arkadaşlarınız uçağa binerken yazarlar sosyal medyaya "Off, uçakta yine bebek var yaaa". Tatile gittiği otelden yazarlar "mecbur muyum ben sizin çocuklarınızın viyaklamasını dinlemeye tatilde". Bir dolu arkadaşınız "off, evet yaaa" yorumları yapar.
Uçağa binerken, etraftan bakarlar. Acaba bizim uçakta mı diye. Çocuğunuz bir yetişkin olmadığı ve ÇOCUK olduğu için çocuk gibi davrandığında başlar cıkcıklar, of poflar, ters bakışlar. Hatta "çocuğunuzu susturun" "madem baş edemiyorsunuz niye bindiriyorsunuz uçağa" diyenler bile çıkar. Ağlamasına bile gerek yok, kahkahalar atar, sizinle çocukların ses tonuyla yüksekçe muhabbet etmesi yeter. Çünkü bir saat tahammülü yoktur insanların çocuğunuza.
Sonra "Aman Avrupa'da çocuklar şöyle, bir tek Türk çocukları böyle mızmız", "Yabancıların çocukları müzelerde geziyor bizimkilerde o kültür yok" Ama ben bebeğimle resim sergisine gittiğimde bizzat bu koca lafları edenlerin kötü bakışlarına maruz kalıyorum.
Şunu açıklığa kavuşturalım. Bir çocuk ilk kez 10 yaşında müzeye, sergiye gelmişse ve efenim niye yabancıların çocukları gibi durmuyor derseniz sebebi, bebeği ve küçük çocuğuyla sergi gezen kadına sağlamadığınız serbestliktir. Nasıl öğrenecek? Şehir kültürünü nasıl edinecek ki o kültürden dışlanan bir çocuk?
Kusura bakmayın, ben çocuk doğurdum diye bir anda bambaşka bir insan olmadım. Her zaman olduğum kişi olmayı ve yaptıklarımı çocuğumla yapmayı sürdürmeyi bırakmak zorunda değilim. Çocuklu insanlar her yere gidebilir ve her şeyi yapabilir. Çocuklu insanları tahammülsüzlüğünüzle taciz etmeyi bırakın. Ve şunu görün; orada çocuğuyla yerde oturup araba süren, çocuğu ağlarken daracık bir koltulta onu susturmaya çalışan, serginin içinde çocuğu koşunca peşinden koşan ve ilgisini çekmeye çalışan o insanların sizden hiçbir farkı yok. Sadece, zamanın birinde çocuk sahibi olmuşlar. Yetişkin bir insan olarak hala aynı kişi olmayı sürdüren "anne" olmak dışında hala "kendisi" olan biri o. Ve siz onun hayatın içinde çocuğuyla yer almasını, şehir kültürüne, yolculuk alışkanlığına sahip çocuklar yetiştirmesini yadırgayarak hayatını çok zorlaştırıyorsunuz.
O uçağa bindiğim için, o sergiye gittiğim için, o müzeyi gezdiğim için size özür borçlu değilim Ben çocuğumla, kendim olarak hayatımı sürdürmeyi seçiyorum.