17 Mayıs 2015 Pazar

Anne Onaylı Disneyland Gezisi İpuçları





Dünyadaki en mutlu yer derler Disneyland için. Hemen her annenin de çocuğunu götürmek hayali vardır sanırım. Ne var ki, dünyanın en pahalı yerlerinden de biri olsa gerek. Pahalı olması bir yana, Disney’in, çocukları tüketim çılgınlığına sokmakta başarısı su götürmez. Değil çocuklar, en aklı başında, en hesabını bilen yetişkinlerin bile saçma sapan şeylere dünya kadar parayı yüzünde koca bir gülümsemeyle verebildiği bir yer olarak da anabiliriz kendisini.

Tabii, Amerika seyahati yapan ve Amerika seyahatinden haliyle pek çok tema parkı, eğlence merkezi ve müzeye gidecek olan ailelerin bu işe ne kadar para gideceği konusunda aşağı yukarı bir fikri oluyor. Her yerin bilet fiyatları web sitelerinde yazıyor. Böyle yerlerde yeme içmenin de dışarıdan fazla tutacağını hepimiz zaten biliyoruz. Ama internetten ne kadar araştırma yapsanız, web sitesini ne kadar inceleseniz, planlar programlar ne kadar sağlam olsa da gittiğinizde karşılaştığınız ve beklemediğiniz durumlar oluyor. Ya da ancak gidenlerin bildiği bazı püf noktaları, özellikler olabiliyor. Ben de iki çocuğumla yaptığım Disneyland gezisinden yola çıkarak, dünyanın en mutlu yerine gitmeden nelerle karşılaşacağınızı anlatmak istiyorum.

Öncelikler Disneyland ve Disney World olmak üzere iki yer var. İlki California’da, ikincisi Florida’da. Bu yazı, Los Angeles yakınındaki Anaheim kentine bulunan Disneyland’le ilgili ama tüm Disney’ler için işe yarayabilecek ipuçları da içerebilir.

Anaheim, Los Angeles havaalanından 60 km kadar uzakta. Disneyland’in çok büyük bir yer olduğunu ve çok yorulacağınızı düşünürsek, hem sabah erken girerek tüm günü değerlendirmek hem de gece çıktığınızda bir an önce dinlenebilmek adına Los Angeles değil Anaheim’da bir otelde kalmanızı öneririm. Disneyland’in içinde üç otel var fakat Disneyland’in kapısının karşısındaki yol da yürüme mesafesinde pek çok otel barındırıyor. Önemli bir konu otopark.  Otopark tabelalarını takip ettiğinizde veya GPS yönlendirmesiyle vardığınızda arabanızı park edip, bebek arabanızı indirip içine her tür ihtiyacınızı yükledikten sonra karşılaşacağınızı ilk sürpriz, otoparkın aslında Disneyland’in önünde olmadığı. Bu noktada shuttle servisinin sırasına girecek, bebek arabanızı tekrar boşaltacak, katlayacak ve otobüse öyle bineceksiniz. Tabii gece çıktığınızda da aynı durum tekrarlanacak. Eğer Anaheim’da bir otelde kalıyorsanız, yürüme mesafesinde olup olmadığını ve otelin otopark hizmetini sorun. Otelde arabanızı bırakıp yürüyerek gitmek çok daha hızlı olacaktır. Otoparka park etmeniz gerekiyorsa da hazırlığınızı otobüse binmek üzere yaparak arabadan ayrılın.

Anaheim’da aynı ana giriş kapısından girdikten sonra Disneyland ve Disney California Adventure Park olmak üzere iki tema parkı var. İkisi için ayrı giriş ücreti alınan, iki farklı yer. İkisi de oldukça büyük. Bilet alırken seçenekleriniz, tek bir parka giriş, aynı gün iki park arasında geçiş yapabilmeniz için Park Hopper bileti ve günde bir parka girmenize izin veren çok günlük biletler. Bir günde, değil iki parkı, bir parkı bile bitirmenize imkan olmadığını baştan söyleyeyim. O yüzden iki günlük bilet veya bir gün gidecekseniz tek parka bilet almanızı öneririm. 


Tek bir parka gidecekseniz, tabii ki Disneyland’e gitmelisiniz. İki parkın genel olarak gözünüzde canlanması için kısaca tarif etmem gerekirse, Adventure Park, roller coasterları, dev dönme dolabıyla daha çok büyüklere yönelik eğlenceler barındırıyor. Ama çocukların çok sevdiği çizgi filmlerin geçtiği mekanları gerçek boyutlu olarak gezme olanağı sağlıyor ve bu filmlerle ilgili binebilecekleri şeyler var. Bunlardan en ilgi çekici olanı Cars Land. Cars filminin geçtiği Radyatör Kasabasını gerçek bir yer olarak gezme olanağı sağlıyor. O kasabaya adım atmış gibi oluyorsunuz. Flo’nun cafesinde yemek yiyor, Serge’ın dükkanından alışveriş yapıyor, Koni oteli önünde Mater ve Şimşek McQueen’le fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Bu parkın, çocuklar açısından en önemli atraksiyonu burası. Tabii bunun dışında çizgi filmlere ait benzer alanlar da var. ayrıca çok güzel sahne gösterileri izleyebiliyorsunuz. Disneyland ise bizim Disneyland dediğimizde aklımıza gelen esas yer. Dev gibi bir yer. İki parkta da gece kapanıştan önce özel ışık gösterileri var.



Girişte, haritalar ve o günkü etkinlik ve gösterilerin saat ve yerlerinin bulunduğu broşürler var. bunlardan hemen alıyoruz. Bu sırada, herkes içeriyi gezmek için ne kadar heyecanlı olsa da tüm günün daha verimli geçmesi için yapacağınız ilk şey, hemen girişte yer alan cafelerden birine oturup bir kahve içerek haritayı iyice incelemek, katılmak istediğiniz gösterilerin saatlerine bakmak ve birbiriyle çakışmayacak şekilde gösterileri saatlerini telefonunuza alarm olarak ayarlamak, hangi güzergahta gezeceğinizi ve nelere bineceğinizi belirlemek. Her alanda aynı yemek yerleri olmadığını da belirteyim. Her alanda, kendi temasına uygun yemek alanları bulunuyor. Örneğin bir yerde hamburger tarzı şeyler satan bir yer gördünüz, bir sonraki gittiğimiz yerde yeriz dediniz. Bir gidiyorsunuz ki orada sadece Uzak Doğu mutfağı veya sadece Meksika mutfağı vs var. O yüzden bu planlama sırasında neler yemek istediğinize de şöyle bir bakmanızı ve hangi alanlardaki restoranları kullanacağınızı belirlemeniz ileri-geri aynı yerleri tekrar tekrar yürümekten sizi kurtarabilir. 


Disneyland’in içindeki her şeye bir günde binmeniz, hele de çocukla mümkün değil. Baştan bunu kabul etmek gerek. Çok büyük bir alan, her yerde uzun veya kısa sıralar beklenecek ve sadece bu sıralarda beklerken bile çocukların sabrı taşma veya yorulmaları kaçınılmaz. Dolayısıyla bekleme süreleri, yemek molaları, çocukların dinlenme ihtiyaçları göz önüne alındığında ancak belli sayıda yere girebilirsiniz. Çocuklarınızın yaş veya boyunun uygun olmadığı yerleri ilk olarak listeden çıkarın. Sonra en sevdiği tema ve kahramanlarla ilgili olan, mutlaka gidilecekler listesini belirleyin. Sonra da araları doldurun. Bu arada, çok hızlı giden veya sert düşüşler olan, yüksek ses olan ve karanlık alanlar olan eğlence yerlerinde çocuğunuz boy sınırına takılmayabilir ama şüpheniz varsa sorun. 

 
 

Fast Pass: Bir püf noktası Fast Pass. En uzun kuyrukların beklendiği, en popüler eğlenceler için genelde kullanabildiğiniz bir ayrıcalık. Hangi yerlerde Fast Pass kullanılabildiği haritada belirtiliyor. Buralara gidip, Fast Pass makinesine biletinizi okutuyorsunuz. Size, üstünde saat yazan bir bilet veriyor. Diyelim sabah 11’de gittiniz, 12’de de akşam 17’de olabilir o saat. Yaklaşık bir saatlik bir aralık veriyor size. O saatlerde Fast Pass biletinizle gittiğinizde normal sıradan ayrı bir kapıdan içeri alınıp en fazla 5 dakika bekleyerek binebiliyorsunuz. Bir Fast Pass bileti aldıktan sonra en erken 2 saat sonra bir Fast Pass bileti daha alabiliyorsunuz. Bu arada her yerin önünde, o andaki bekleme süresi yazıyor. Sıraya girerken göz önüne alabilirsiniz.



Yeme-İçme: Daha önce belirttiğim gibi her alanda, oranın temasına uygun restoran veya yemek alanları var. Nerede yiyeceğinizi önceden seçmeniz iyi olabilir. Bizim çocukların alışık olduğu şeyleri maalesef bulamayacaksınız. Olanlar içinden en makulünü seçmeye çalışıyoruz. Teoride, gün içinde Disneyland’e girip çıkabilirsiniz. Elinize vurulan özel bir damgayla geri girebiliyorsunuz. Ama giriş kapısı olduğunuz yerden oldukça uzakta olacaktır ve sırf dışarı çıkıp gelmek için 1 saatiniz gider. Ayrıca dışarıda da daha iyi bir yemek alternatifi yok. Yanınıza mutlaka çocuklarınızın sevdiğini bildiğiniz atıştırmalıklardan alın. Bisküvi, kraker vs. Elma, muz gibi meyveler yine önemli bir destek. Mutfaklı bir yerde kalıyorsanız sandviç tarzı şeyler hazırlayabilirsiniz. İnanın içeride bulacağınız yemeklerden daha güzel olacaktır. Hiç değilse, aradığınız gibi bir yemek bulmayı beklerken açlık krizlerini engeller.

 
 
Gelelim içerideki yiyeceklere. Her yerde çocuk mönüsü seçeneğiyle karşılaşacaksınız. Standart bir yemek 9-14 dolar arasındayken, çocuk mönüsü 5-6 dolar civarında. Bazı restoranlarda yukarıdaki resim gibi daha makul porsiyonlar görebilirsiniz. Fakat genelde oldukça minik bir porsiyondan bahsediyoruz. Bazı yerlerde desenli küçük plastik bir bardak eşlik edebiliyor mönüye, onun dışında hiçbir albenisi olmayan, hatta sizin tabağınızı gördüğünde çocuğunuzun kendi önündekine oldukça bozulacağı bir sunum bekliyor sizi. Dolayısıyla iki yetişkin için yemek alıp çocuğunuzla birlikte yemek daha mantıklı olabilir. Yok öyle doymaz derseniz, normal porsiyon almak daha iyi olabilir. Çocuk mönülerinin tek çekici yanı, yanında minicik havuçlarla dolu bir paket ve elma dilimler olması. Örneğin mac and cheese isterseniz ancak 1,5 yaşındaki oğlumu doyurabilecek minicik bir kapta makarna geleceğini bilmelisiniz. Çocuk mönüsü hamburgeri de yine, sadece iki küçük ekmek arasına konmuş ince bir köfte. Hiç abartmıyorum. Sizin koskoca ve içi dolu dolu hamburgeriniz yanında onunla memnun olacak bir çocuk olamaz bence.

İçecek konusuna geçelim. Amerika’da her yerde, suyu ücretsiz alabilirsiniz. Ama bardakta sudan bahsediyorum. Restoranlarda da hemen suyunuz gelir önceden. Ama şişe su isterseniz 3-4 dolar vermeniz gerek. Akşama kadar bir ailenin, hele ki sıcakta içeceği suyu düşünürseniz epey bir su harcaması. Sabahtan yanınıza çok soğuk sular alırsanız, onlar içilemeyecek kadar sıcak olana kadar günü kurtarabilirsiniz. Ayrıca yanınıza matara, termos gibi şeyler alırsanız, restoranlarda onlara su doldurabilirsiniz. İçecek alırken, büyük, üstü desenli plastik kaplar göreceksiniz. Bu kaplar 9 dolar civarı, içinde içeceğiyle. Oldukça büyükler. Ve gün boyunca belli yerlerde, küçük bir para karşılığı dilediğiniz soğuk içeceği doldurabiliyorsunuz. Refillable sipping cups diye geçiyor. Alırken, refill olanağı olup olmadığını kontrol edin.


Alış-veriş: Evet, gelelim dananın kuyruğunun koptuğu yere. Çocukların tutturacağı, anne, hatta babaların da kendini tutamayacağı durumlar mutlaka olacak. Tabii ki Disneyland seyahatine dair hatıralar almak çok normal. Ama bunu en makul seviyede tutmak için birkaç ipucu. Öncelikle, geziden günler önce Rüzgar’la, içeride almak isteyeceğimiz pek çok şey göreceğimizi ama bunların pahalı olduğunu, paramızı eşyalar almak yerine güzel yerler görmek için harcarsak daha iyi vakit geçireceğimizi konuşmaya başladık. Bunu ne kadar idrak etti bilemiyorum ama yine de anlattım. Sonra, içeride alabileceklerimize dair sınırlar koyduk. Çocuklara baştan bu sınırlar belirlendiğinde tahmininizden çok daha rahat uyabiliyorlar. Daha büyük çocuklar için bunu belli bir para limiti olarak belirleyebilirsiniz. Daha küçükler için, o gün kaç oyuncak alabileceğini, oyuncak dışında bir şey almasına izin verip vermeyeceğinizi (t-shirt, kostüm, çanta, takı vs.) konuşabilirsiniz. Tabii bunun bir adet de üstüne çıkacağımızı bilip söylemiyoruz, orayı karıştırmayalım :)

Bazı harcama kurtarma yöntemlerine gelince. Disneyland civarında adım başı dükkanlarda her tür Disney logolu giysi, eşya vs bulmak mümkün. Yakınladaki CVS ve Target’ta da çok ucuza benzer şeyler bulabilirsiniz. Çocuğunuzun sevdiği karakterlerin olduğu bir t-shirt alıp onu giydirerek götürebilirsiniz. Yine içeride bir kostüm çılgınlığıdır gidiyor. Ortalıkta prensesler, korsanlar, süper kahramanlar geziniyor. Baştan kostümünüzü alıp girerseniz hayatınız kolaylaşır. Target’tan, Toys’r’Us’tan 15-20 dolara alacağınız prenses kostümüne içeride 60-70 dolar vermezsiniz. Böylece çocuklar da mutlu mesut dolanırlar içeride. Ama o gün için özel bir düşünceniz varsa, Disneyland’in içindeki Bibbidi Bobbidi Boutieu’den önceden randevu alabilirsiniz. Burada kız çocuklarına belli paketler sunuluyor. Hem kostüm giydiriliyor hem saçları ve makyajları Disney standartlarında yapılıyor. Gün içinde Disneyland’de gezerken diğer karakterlerden özel reveranslar alabiliyorlar.

Islanacağınız roller coaster’lar veya yerler var, bunların önündeki dükkanlarda 5 dolara panço satılır. Ya da girmeden marketten bir dolara alabilirsiniz. Tüm aileye 20 dolar yerine 4 dolara panço almış olursunuz. Ya da, “amaaan yedek kıyafetimiz var” der keyfinize bakabilirsiniz. Size kalmış :)

Eğlencelikler:

Bilet aldıktan sonra, turnikeden geçmeden önce bir informartion center var. Buradan çocuklara ve kendinize yaka rozetleri alabilirsiniz. Ücretsiz olan bu rozetler belli durumlara göre veriliyor. Disneyland’e ilk gelişim, doğum günüm, sonsuza dek mutlu gibi yazılar yazan rozetler var. Bir anı olarak ve çocukları eğlendirecek bir aksesuar olarak eğlenceli. Böyle bir şey olduğunu herkes bilmiyor ama gidip isterseniz hemen veriyorlar. Ve gün içinde Disney çalışanları rozetinizle ilgili sorular soruyor. Çoğu kişi “Disneyland’de ilk günün nasıl geçiyor? Beğendin mi?” diye çocuğunuzun yanına gelip konuşuyor. Doğum gününü kutlayabilirler, nasıl geçtiğini sorarlar. Küçük bir eğlencelik.


Gün boyunca özel noktalarda veya karakterlerle fotoğrafınızı çeken fotoğrafçılarla karşılaşacaksınız. İlk çekilen fotoğrafla size kart veriyorlar ve gün boyu resimleriniz karta yükleniyor. Fotoğrafçılar aynı zamanda sizin makinenizi veya telefonunuzu alıp onunla da aynı resmi çekiyorlar. Çıkışta çekilen resimlere bakıp içinden seçebiliyor ve kağıda ya da çeşitli objelere bastırabiliyorsunuz. 


Jedi Acedemy, Star Wars hayranları için bir hazine. Çocuklar Jedi eğitimi alıp Darth Vader’la savaşıyor. Star Wars hediyeliklerinin satıldığı dükkanda, kendi ışın kılıcını kendin yap standı var. Erkek çocuklar için mükemmel bir seçenek. Normal ışın kılıcıyla aynı parayı veriyorsunuz ama her yerini kendi seçerek birleştirdiği bir ışın kılıcı oluyor. Benim gibi işin içinden çıkamıyorsanız görevliler yardımcı oluyor.

 
 
Özellikle Adventure Park’ta çok güzel gösteriler var. Çocukların binebileceği şeyler zaten az olduğu için gösterilere gitmeyi tercih ettik ve inanılmaz bir tecrübeydi. Frozen şarkıları, Disney Junior gösterisi ve mutlaka izlemeniz gereken Alladdin gösterisini not edin derim. Alladdin gösterisi daha çok büyüklere hitap ediyor bence, tam bir görsel şölen ve bir operet. Üstünüzden uçan halılar, yanınızdan geçen filler... Kaçırmayın derim.

 

8 Mayıs 2015 Cuma

Çocukla Amerika-1




Çocuklarla Amerika seyahati diyince akla ilk gelen çook uzun bir uçak yolculuğu, jet lag, çocuklar ne yiyecek gibi endişeler olsa da birçok annenin çocuğuyla gezmeyi en çok istediği yerler de Amerika’da yer alıyor. Ve birçok aile tüm bu endişeler baki olsa da çocuklarıyla Amerika’ya uçmaktan vazgeçmiyor.

Bizim de uzun süredir planladığımız bir yolculuktu. Çocuklarla o kadar uzun süre uçacağımız ve sonrasında uyum sağlamalarının zaman alacağını bildiğim için ve tabii ki kalacak yerimiz olduğu için bir aylık bir seyahat programı yaptık. Biri 18 aylık, diğeri 5,5 yaşında iki çocukla bu yolculuğu yaparken pek çok kişi küçük oğlumun hiçbir şey hatırlamayacağını söyledi ve belki, neden daha ileri yaşlarında değil de şimdi gittiğimi sormak istedi. Benim gitme amacım üç senedir görmediğim kardeşimi görmek, hiç tanışmadığım karısıyla tanışıp zaman geçirmek ve Eylül’de doğan, beni ilk kez hala yapan dünya tatlısı yeğenim Sky’ı görmekti. Bunu da ailece yapacağımız uzun bir tatile dönüştürdük.

İlk olarak şunu söyleyeyim, bir ay çok uzunmuş. Tabii, çocukların zaman dilimine uyum sağlaması beş güne yakın sürdü ama çocuklarla 20 gün, en fazla 3 hafta yeterli bir süreymiş. Eğer uzun bir tatil planlıyorsanız bu süreleri göz önünde bulundurun derim, daha kısa süreniz varsa 2 haftalık bir plan yapabilirsiniz. Bana göre, yanınızda çocuklar varsa ve bir hafta gibi bir izin süreniz varsa Amerika’yı tercih etmemek daha iyi.

Bir ay kalmanın avantajı, her yeri gezip görmek oldu. Bunların arasında, Amerika’ya seyahat planlayanların sıkça gittiği, hatta mutlaka gittiği yerler olduğu için, hepsiyle ilgili teker teker yazı yazacağım. Ama ilk yazımda Amerika seyahati ve çocuklarla ilgili genel izlenim ve tecrübelerimi, önerilerimi yazacağım. Sonra tek tek Disneyland, San Diego Zoo, Legoland gibi eğlence yerlerinde sizleri neler beklediğini, buralarda gezerken işinize yarayabilecek ipuçlarını yazacağım.


Çocukla Amerika’ya giderken annelerin en büyük endişesinden başlayalım. Bu çocuğa orada ne yedireceğim? İtiraf edeyim, evet, endişelendiğiniz kadar var. “Ya o kadar kötü değildir”, “Buluruz bir şeyler” gibi umutlarla gitseniz de bizim hiç alışık olmadığımız bir yemek anlayışıyla karşılaşacaksınız ve alışık olduğumuz veya çocuklarınızın yemesini isteyeceğiniz neredeyse hiçbir şeyi bulamayacaksınız. Bunun için, kalacak yer seçimi yaparken mümkünse mutfaklı bir yer ayarlamanızı öneririm. Bu, tahmin ettiğiniz kadar zor değil. Tüm ünlü otel zincirlerinin, suits veya inn diye geçen otelleri var. Hilton, Marriott vs. Bunların odalarında mutfak bulunuyor. Air BnB gibi bir hizmetten ev de kiralayabilirsiniz. Apart tarzı yerler (dediğim gibi inn veya suits diye adlandırılan) oldukça yaygın. Zamanınızın çoğunu dışarıda geçirecek olduğunuz için yine de dışarıdaki yemeklerle idare etmek zorunda kalacağınız zamanlar çok olacak ama en azından günde bir öğünü kurtarabilirsiniz.

 
 
Burada bir diğer önemli nokta, market alışverişi. Çok büyük marketlerde bile—gerçi çok büyük olmayan market diye bir şey yok—bizim alışık olduğumuz malzemeleri bulamayacaksınız. Pirinç, mercimek, yoğurt gibi. Yoğurt tabii var ama onlarca çeşit var ve hangisinin bizim kullandığımız yoğurt olduğunu anlamanız zor olabilir. Regular Greek Yogurt yazanlardan tercih edin ve dikkat edin de vanilyalı, şekerli vs olmasın. Pirinç diyince genelde jasmin, calrose gibi bizim çocukların pek tüketmediği ve bizim pilavda kullanmadığımız çeşitlerle karşılaşacaksınız. Bulguru zaten bulmanız çok zor. Mercimek çorbası bizimkilerin en sevdiği ve çok besleyici bulduğum bir çorba olduğu için özellikle belirttim. Kırmızı mercimek de yok. Yeşil ve sarı bulunabiliyor. Peki ne yaptık? GPS’e international market diye arama girip en yakınınızdaki uluslar arası markete gidiyorsunuz. Bunlar genelde Ortadoğu malzemeleri içeren yerler. Buralarda Eti, Ülker, Yörsan gibi tanıdığınız markalara ulaşabiliyor; pirinç, bulgur, mercimek gibi malzemeleri bulabiliyorsunuz. Böyle bir yer bulamıyorsanız marketlerdekilerle idare etmeniz gerekiyor. Sebzelerin de pahalı ve şekillerinin bile bizimkilerden farklı oluğunu söylemeliyim. Ben böyle günlerde, yoğurt çorbası, sebzeli makarna, yeşil mercimek yemeği, cacık, mücver gibi şeyler yaptım. Peynir olarak da Mozerella Sticks diye satılan, tek tek paketlenmiş peynirler var. Çocuklar eline alıp ısırarak yiyebiliyor ve eğlenceli buluyorlar. Adı mozerella ama bildiğiniz dil peyniri :) La Vache Qui Rit’nin çokça çeşidi var, bizdeki renkte, üstünde “regular” yazanı alabilirsiniz. Kahvaltı gevrekleri çeşit çeşit ve dev paketlerde. Onun yerine 8li küçük paketlerden aldım ben. İçinde 4-5 çeşit var. Hem yanınıza da alabiliyorsunuz, gün içinde atıştırmak kolay oluyor. 


Bebek mamalarına gelince... Bebeğinizin burada yediği bir mama varsa, orada da bulurum demeyin, taşıdığınıza değer. Çok fazla çeşit var, arasından kendinizinkine denk geleni bulmanız çok zor oluyor ve tatları da bebeğinizin alışık olduğu gibi çıkmayabiliyor. Örneğin ben giderken Deniz’in yediği kaşık mamasından (gece muhallabisi/sabah kahvaltısı gibi olanlar) 4 paket almıştım. İyi ki almışım, bazı günler yediği tek besleyici şey o oluyordu. Bitince benzerini bulamadım. Bulduklarımı Deniz beğenmedi. Oradaki markalara gelince... Sebze ve meyve püresi yiyorsa, Gerber marka en yaygın olanı, tadı güzel, güvenilir. Ayrıca organik markalar da var. Yine Gerber’in mikrodalgada ısıtılabilen ravioli, makarna gibi taneli öğünleri var. Tabii tuzsuz vs olduğu için pek tatsız ama bebeğiniz zaten tuzlu, yağlı yemeye alışık değilse yiyebilir.Gerber’in sebzeli galetaları, bebek bisküvileri gibi pek çok çeşidi var. Yanınızda bulundurup gün içi atıştırmalık olarak kullanabilirsiniz. Eğer formül süt/biberon maması veriyorsanız Enfamil markayı tercih edebilirsiniz. Yolda taşıyabilmeniz için porsiyonluk küçük paketlenmiş seçeneği var. Yeğenim onlardan yediği için biliyorum, yoksa benimkiler biberon yaşını geçti.

 
 
Eğer dışarıdaysanız, maalesef hamburger, patetes kızartması gibi seçeneklere mahkumsunuz. Domuz eti içermeyen seçenekler de az olabiliyor. Hamburgerler genelde angus etinden. Etlerin çoğu öyle aslında. Biz hamburger alıp içindeki köfteyi yediriyorduk. Köfte, köfteli makarna gibi şeyler sipariş ederseniz domuz-dana karışık bir kıyma kullanma ihtimalleri yüksek. Bu konuda endişeniz varsa mutlaka sorun. Pirzola diye geçen etler de domuz etidir. Dışarıda mac and cheese (çedar peynirli makarna) veya marenera soslu (domatesli) makarna tercih edebilirsiniz. Nereye giderseniz gidin mutlaka önünüze bir çocuk menüsü, boya kalemi ve boya kağıdı gelecektir. Çocuk mönüleri genelde dediğim makarnaları, sosisli, hamburger gibi şeyler içeriyor. Yanında dilediğiniz bir içecek (süt, elma suyu, limonata) ve patates kızartması, dilimlenmiş havuç, dilimlenmiş elma, elma püresi gibi yan seçeneklerden biri dahil oluyor. Tüm içecekleri soğuk ve ağzına kadar buz dolu getiriyorlar, bizim çocuklar alışık değil öyle şeylere. Amerikalı çocuklara höpür höpür götürüyor da o kadar buz bizi bozar. Her seferinde buz koymayın diye belirttik. Deniz ürünleri restoranları bizim çocukların en severek yemek yediği yerler oldu. Kahvaltıda ise, pancake benim şu dünyada en sevdiğim şeylerden olduğu için sıkça yedik. Çocuklar da seviyor. Ama mutfaklı bir yerdeyseniz, kırın iki yumurta yiyin derim. Kahvaltıya da diğer öğünler kadar çok para gidiyor ve yumurta, omlet işte deyip geçmeyin, bizim damak zevkimize hitap edeni bulamayabiliyorsunuz. Çocuklar en çok sahan yumurta ve reçelli ekmek yiyorlar, e onu da evde halletmek çok kolayken dışarıda debelenmenin anlamı yok. Kahvaltıya gideceksek bile çıkmadan önce çocuklara mutlaka yumurta yedirdim, gün içinde yedikleri en besleyici şey o olabiliyor, hem de kahvaltı edecek yer aramak, bulmak, istediğiniz şeyi bulup sipariş vermek çocukların açlığa dayanma sınırını aşabiliyor.

 
 
Yemek konusunu böylece kapayalım, gelelim genel olarak gezme işine. Birincisi, mükemmel işleyen ve herkesin koşulsuz uyduğu bir sistem var. Çocuklu aileler her zaman öncelikli ve herkes yardımcı oluyor. Siz karşıya geçmeye yeltendiğiniz anda karşı yönden gelen on şerit ötedeki araba bile durup beklemeye başlıyor. Birkaç gün şaşkınlık sürüyor. “Ya bizim için mi durdular acaba?” diye siz onları, onlar sizi bekleyerek bakışabiliyorsunuz. Ne kadar yavaş geçtiğiniz, ne kadar ağır hareket ettiğiniz de önemli değil. Koşulsuz bekliyorlar. Bebek arabasıyla gezerken en ufak zorluk yaşamanız söz konusu değil. Her şey bebek arabası ve tekerlekli sandalyeye göre ayarlanmış. Bunu ihlal edecek hiçbir şey yapmıyorlar. Bebek arabasıyla koşuya çıkanlara her yerde rastlayabilirsiniz. Çünkü tek başına koşmaya ek hiçbir zorluk eklemiyor elinde bebek arabası olması.

 
 
Arabayla seyahat ederken Car Pool denen ayrı bir şerit var, ancak içinde iki veya daha fazla kişi olan arabaların kullanım izni olan. Aileler bu şeridi kullanarak normal trafikten ayrı bir şeritte gidebiliyor.

Havaalanında da sizi birinci sınıf yolculara ayrılan bölümlere yönlendirip uzun kuyruklara sokmuyorlar. Siz diğer tarafa yürüdüyseniz bile arkanızdan gelip sizi çağırır, boş yere götürürler. Asla acele ettirmezler.

Gelelim, zor yoldan öğrendiğimiz, genel gezi ipuçlarına. Amerika’da her yer çok büyük ve çok seçenek sunuyor. Gittiğiniz her yerde elinize oranın haritasını alıp nerelere gideceğinizi belirlemeye çalışıyorsunuz. Ama herhangi yerin tümünü gezmenize neredeyse imkan yok diyebilirim. Giriş ücretleri oldukça yüksek ve girdiğinizde hem verdiğiniz paranın karşılığını almak, hem de bir kerelik görebileceğiniz bu yerleri en iyi şekilde gezmek istiyorsunuz. Sorun şu ki çocuklarla bu mümkün değil. Hem alanlar çok büyük, hem çok yer var, hem de birçok yerde sıra bekleyerek oldukça zaman kaybediyorsunuz. Sıra bekleme kısmı zaten çocukların sabrını tüketiyor. Çok zorlarsanız, geziniz, bağırarak ağlayan son derece yorulmuş, bıkmış, hiç de eğlenmeyen çocuklarınızı, çantalarınızı, bebek arabanızı idare etmeye çalışarak zar zor arabaya varmanızla bitebiliyor. Bir iki kez bu deneyimi yaşadıktan sonra kesin kararımızı verdik. Ne kadar güzel ve özel bir yerde olursanız olun, girişe kaç para vermiş olursanız olun, çocuklar için ne kadar hayal gibi bir yer olursa olsun gezinizin ne kadar süreceğine dair bir saat belirleyip mutlaka o saatte geziyi bitirmek gerekiyor. Her yeri görmeniz mümkün değilse—ki biz aksini hiç yaşamadık—en çok görmek istediğiniz, çocuklarınızın ilgisini en çok çekecek yerleri belirleyin. Gerisini göremeyeceğimizi kabullenmek istemesek de, inanın en mantıklısı bu. Ve anladık ki, zaten evinden uzakta olan, çok yorgun olan çocukları “Bir daha mı geleceğiz ya? Arabada uyusun işte bu seferlik’’ gibi fikirlerle uyku saatlerinden sonra dışarıda tutmak iyi sonuç vermiyor. Biz de bir noktada, saat 9’da mutlaka evde/otelde olacak şekilde program yapmaya karar verdik. Hayatımız kolaylaştı. Çünkü bizim için görmesi çok hoş olan, “of ya, şuraya bak” diye seyrettiğimiz yerler çocuklar için hiçbir şey ifade etmiyor. Onlar için sadece, evi olmayan bir yer. Ve dinlenmek istiyorlar. Sizin de geceniz mahvoluyor. Ne zaman bu saatleri esnetsek, bir şey olmaz desek, sonunda pişman olduk. Hatta onlara yönelik, çok eğlenceli yerler bile olsa bir noktadan sonra gözleri görmüyor.


İkinci olarak, çok yoğun geçen günlerden sonra çocuklara dinlenme günü ayırdık. Diyelim bir veya iki gün Disneyland gibi bir yerdesiniz. Aşırı aktif günler oluyor. Sonraki günü, geç uyanıp, rahatça kahvaltı edip, biraz ev/otelde oyalanıp, daha sonra da sakin bir şeyler yaparak geçirmeye ayırmak hepimiz için iyi oldu. Örneğin görmek istediğiniz bir park, yeşillik alan, plaj vs varsa bugünlere koyabilirsiniz. Piknik yapmak, çimlerde veya kumlarda uzanmak, çocuk parkında oynamak, sahilde yürüyüş yapmak gibi çok yorucu olmayan aktiviteler tüm ailenin ihtiyacı olan sakinliği sağlayabiliyor. Bir de bu dinlenme/toparlanma günlerinde çocukların rahatça koşup oynaması için alan bırakmaya özen gösterdik. Gezdiğiniz yerlerde çocuklarınızı ister istemez sürekli kontrol altında tutuyorsunuz. Kalabalık, büyük mekanlarda yanınızda durması için özel çaba gösteriyorsunuz. Müze gibi yerlerde sürekli belli kurallar çerçevesinde hareket etmesi gerekiyor. Daha küçük çocuklar günün çoğunu bebek arabasında geçiriyor. Kaldığınız yer de kendi eviniz değil, bir oda veya kısıtlı bir alan. Dolayısıyla özgürce hareket edememeleri de çocukları sinirli yapıyor. Sıradan bir çocuk parkına gidip kendi haline bırakmak nefes almalarını sağlıyor. Böylece bir sonraki güne tekrar erken başlayıp gezecek enerji ve ruh haline sahip olabiliyorsunuz.

 

Şunu söyleyebilirim, çocuklarla böyle bir seyahat tabii ki yorucu. Ama unutulmaz anlarla, çocukların yüzlerinde büyük mutluluk, heyecan ve gülümseme yüklü görüntülerle ve çocuklar için çok özel çocukluk anılarına dönüşecek günlerle dolu oluyor. Baştan araştırma yapmak, nelerle karşılaşacağınızı bilmek ve hazırlıklı olmak, mümkün olduğunca plan yapmak ama her planın her an camdan uçup gidebileceğini aklınızda tutmak ve esnek olmak, uzak yerlere seyahatinizi hepiniz için en rahat hale getirecektir.

Umarım bu yazılar, sizin de çocuklarınızla geçireceğiniz günlere eğlence ve keyif katmaya yardımcı olabilir.