23 Mart 2015 Pazartesi

Çocuğuyla gezen anne var! Lütfen rahatsız etmeyin!


Ruhu gezgin olan insanlar vardır... Duramazlar çok uzun. Çocukları da gezgin ruhlu olur. Onlar da hep gitmek ister. Bazıları vardır, çocukla her şeyi yapmak zor gelir. Şehir içinde bir yere gitmek bile. Uzun yola çıkmak hiç istemezler hele. Ama bazıları vardır, kendi bildi bileli gezmek istemiştir ve aklı erdiğinden beri kendini çocuklarıyla gezerken canlandırmıştır kafasında. Bu, onun, geleceğine dair aklında canlanan doğal görüntüdür. "Nasıl yaparım?" demez, "Çocuklar durmazsa?" demez. Alır çocuklarını gider sadece. Çocuklar hep durur mu? Hayır. Yollar hep eğlenceli ve kolay mı geçer? Hayır. Ama bu da hayatın doğal akışının bir parçasıdır onlar için. Bilir ki, o seyahate dair en eğlenceli, en huzurlu anlar yer edecek hepsinin anılarında. Biraz da öğrenir, çocukla gezmeyi, önceden planlamayı... Çocukla çoook uzun yollar gidilecekse, uzun süreler ve çok yerler gezilecekse önceden çok okumak, çok araştırmak, iyi planlamak gerekir. Çocuklarla her planın her an camdan atılabileceğini de akılda tutarak, en keyifli plan programlar yapılır.

Çocukken en sevdiğim çizgi filmleri, büyürken en sevdiğim filmleri, en sevdiğim kitapları düşünüyorum... Hep uzak yerlere giden, ailesiyle gezen, yollarda olan, karavanlarda yaşayan karakterler diziliyor önüme. Büyüdüğümde ne olacağıma dair bir meslek içeren fikirlerim olmadı hiç ama hep kafamda çocuklarıyla gezen bir kadın canlanırdı. Hangi işi yapsam çocuklarımla gezgin bir yaşamım olur, birkaç sene bir ülkede birkaç sene bir başka ülkede yaşayarak büyütürüm onları diye düşünürken kendimi bulduğum zamanlar sayısızdır. Öyle bir işim, öylesine gezgin bir hayatım olmadı ama oğlum "Anne, keşke Bodrumda olsak" dediğinde bir Nisan veya Kasım günü, bir saat içinde bavulumuzu hazırlayıp üç saat sonraki uçağa binen; arabada giderken eşim "Eskişehire gitsek artık" dediğinde, arka koltukta çocuk uyurken, "E hadi, şuradan dön gidelim" diyen biri olmam kaçınılmazdı. 


Biliyorum ki yalnız değilim. Biliyorum ki gezgin ruhlu anneler çok. Çocuklarıyla her yere giden, her şeyi yapan. Doğum yaptı diye kendini sosyal hayatından soyutlamayan. Bakıcısı olduğu için değil, çocuğa annesi baktığı için değil, çocuğunu yanına katıp her yere onunla gitmekten çekinmediği, hatta o minik adam veya hanımla gezmekten daha çok keyif aldığı için. Peki biliyor musunuz, böyle annelerin hayatını en zorlaştıran şey nedir? Çocuklarının olur olmaz yerde geçirdiği öfke nöbetleri mi? Ağlaması mı? Oldukları mekanda koşturup yüksek sesle konuşması mı? Hayır. Çocuğu çocuk gibi davrandığı ve o da çocuğuyla hayatın içinde kalma cürretini gösterdiği için etraftaki insanlardan gördüğü kötü muammele. Çocuklu insanların, çocuksuz veya çocuğu çoktan büyümüş insanlar tarafından maruz bırakıldığı hor görmeyi tahmin edemezsiniz. Eski arkadaşlarınız uçağa binerken yazarlar sosyal medyaya "Off, uçakta yine bebek var yaaa". Tatile gittiği otelden yazarlar "mecbur muyum ben sizin çocuklarınızın viyaklamasını dinlemeye tatilde". Bir dolu arkadaşınız "off, evet yaaa" yorumları yapar. 

Uçağa binerken, etraftan bakarlar. Acaba bizim uçakta mı diye. Çocuğunuz bir yetişkin olmadığı ve ÇOCUK olduğu için çocuk gibi davrandığında başlar cıkcıklar, of poflar, ters bakışlar. Hatta "çocuğunuzu susturun" "madem baş edemiyorsunuz niye bindiriyorsunuz uçağa" diyenler bile çıkar. Ağlamasına bile gerek yok, kahkahalar atar, sizinle çocukların ses tonuyla yüksekçe muhabbet etmesi yeter. Çünkü bir saat tahammülü yoktur insanların çocuğunuza. 
Sonra "Aman Avrupa'da çocuklar şöyle, bir tek Türk çocukları böyle mızmız", "Yabancıların çocukları müzelerde geziyor bizimkilerde o kültür yok" Ama ben bebeğimle resim sergisine gittiğimde bizzat bu koca lafları edenlerin kötü bakışlarına maruz kalıyorum. 

Şunu açıklığa kavuşturalım. Bir çocuk ilk kez 10 yaşında müzeye, sergiye gelmişse ve efenim niye yabancıların çocukları gibi durmuyor derseniz sebebi, bebeği ve küçük çocuğuyla sergi gezen kadına sağlamadığınız serbestliktir. Nasıl öğrenecek? Şehir kültürünü nasıl edinecek ki o kültürden dışlanan bir çocuk?



Kusura bakmayın, ben çocuk doğurdum diye bir anda bambaşka bir insan olmadım. Her zaman olduğum kişi olmayı ve yaptıklarımı çocuğumla yapmayı sürdürmeyi bırakmak zorunda değilim. Çocuklu insanlar her yere gidebilir ve her şeyi yapabilir. Çocuklu insanları tahammülsüzlüğünüzle taciz etmeyi bırakın. Ve şunu görün; orada çocuğuyla yerde oturup araba süren, çocuğu ağlarken daracık bir koltulta onu susturmaya çalışan, serginin içinde çocuğu koşunca peşinden koşan ve ilgisini çekmeye çalışan o insanların sizden hiçbir farkı yok. Sadece, zamanın birinde çocuk sahibi olmuşlar. Yetişkin bir insan olarak hala aynı kişi olmayı sürdüren "anne" olmak dışında hala "kendisi" olan biri o. Ve siz onun hayatın içinde çocuğuyla yer almasını, şehir kültürüne, yolculuk alışkanlığına sahip çocuklar yetiştirmesini yadırgayarak hayatını çok zorlaştırıyorsunuz. 
O uçağa bindiğim için, o sergiye gittiğim için, o müzeyi gezdiğim için size özür borçlu değilim Ben çocuğumla, kendim olarak hayatımı sürdürmeyi seçiyorum.

19 Mart 2015 Perşembe

Pofuduk Boyayla Dondurma



Bizim evde yazı fazlaca özleyenler var. En çok da dondurmayı. Yazla ilgili tüm hayaller, planlar dondurmayla başlıyor. Kaç top dondurma yiyeceği, neli yiyeceği hepsi defalara anlatılıyor. Aslında kışın da dondurma yerdik ama bu kış hastalıklar bitmediği için pek olamadı o iş. Ben de bu özlemi bir resim çalışmasıyla biraz giderelim dedim. Pofuduk boya diyorum ben buna. Tabii dondurma çilekli olacak. Orası kesin. Ve tüm çocukların çalışmayı çok sevdiği bir malzemeyle, tıraş köpüğüyle yapılıyor.



Bir kabın içinde tıraş köpüğü ve tutkalı birebir ölçüde karıştırıyoruz. Ben göz kararı koydum. Tahmin ediyorum tüm çocuklar tıraş köpüğünü sıkma işini bizzar yapmak isteyecektir. Çok sevdikleri bir iş. Hem de parmak kasları çalışır, oh ne ala. Biz bir çubukla karıştırdık. Karıştırma işini de Rüzgar yaptı. Çilekli dondurma için biraz da kırmızı boya ekledik.






En başta kağıdımıza bir külah çizmiştim ve ben tutkalı hazırlarken Rüzgar içini boyayıp, çizgilerini yapmıştı. Üstüne de bir dondurma şekli çizmiştik. İçini tahta çubuğumuzla pofuduk boyayla doldurduk. Çubuğu kağıda çok sürerlerse, hep aynı yerlere sürerlerse (çoğu çocuk böyle yapar) boya pek yayılmıyor ve görüntü de pofuduk olmuyor. Biraz kendi yaptıktan sonra, çubuğu yavaşça, bastırmadan ve etrafa yayarak sürmek için kullanmasını gösterdim. Biraz elini tutarak, ikimiz birlikte yaptık. Sonra kendi yaptı. Böylece el kaslarını daha kontrollü kullanma pratiği yaptı.



Ve sonunda çok beğendiği, pofuduk bir çilekli dondurması oldu. Sanırım kuruması epey uzun sürecek ama akşam babaya göstermeyi hevesle bekliyor. En sonunda etrafına kırmızı boyayı sıkarak bir çerçeve yaptım, ilk çizime daha çok benzesin diye. Rüzgar da üstüne bir damla koyarak kirazını yaptı.

Kocamaan dondurmalar yiyeceğimiz günlerin hayallerine eşlik etti pofuduk resmimiz.